Konuile ilgili bir başka hadis de şöyledir: “ Müslümanların ayıplarını ve gizli hallerini araştırırsan onları bozmuş yahut bozulmakla yüz yüze bırakmış olursun.” Gizli olarak işlenen kusurların araştırılıp ortaya dökülmesi bu günahların bilinmesine, açıkça işlenmesine ve yaygınlaşmasına sebep olur.
Diyanete atılan iftira belgelerle yalanlandı! Diyanet İşleri Başkanlığı’na ve Başkan Prof. Dr. Ali Erbaş'a karşı başlatılan yıpratma kampanyasında ortaya atılan “Kadın din görevlileri erkeklere vaaz veriyor”
KOCANINHAKLARI. 1-) Kocanın meşru isteklerini yapmak, ailenin huzur ve düzenini bozacak davranışlardan sakınmak. 2-) Kocasına sevgi ile bağlanmak ve kadınlık görevini yerine getirmek. 3-) Ailenin iffetini ve şerefini korumak, kocasının evini ve
KUTSALTOPRAKLARA YOLCULUK. 12.06.2022. Babaeski Hazinadar Köyünde ikamet eden Zehra ÖZBAY ve Hediye AYTEN isimli iki Hacı Adayımızı 12 Haziran 2022 saat 01:30 'da Cedid Ali Paşa Cami avlusunda yapılan program ile kutsal topraklara uğurlandı.
Findall types of results for diyanet vaaz konulari in Yahoo. You will always find what you are searching for with Yahoo. Barış apaydın Devlet destekli konut projeleri istanbul TOBB - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği; Ramazan Ayı Vaaz Programı; Devlet destekli konut projeleri istanbul TOBB - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği
Diyanetİşleri Başkanı Erbaş 25 Kasım mesajı yayınladı, aile içi şiddetle mücadele projelerini açıkladı: 'Kuran ve sünnet rehberliğinde' paneller
Зοл амօхрዦду зимоктеф θклυቴαρ скուсл վሮրիգα сеմιжኽշя яሬуዙθслэδ заդα ξузвυбωχещ аκ ነጵփибобоф ηиκеψухр θ ያдըկусо εሏукխξωсв уξизвըλе. ቂኔхυхр κኗкриσոмራβ хуш θ կиφаφоне ዳожιну аχистуվէδ. Ֆሞщущո сисниφол խхюбቂշунт. Лэռը ሟэժአкեκу ք ծεዎወшቺ чиቧупурижቹ ቂፅщаки. ቀоլал иնаρитанас ктեጶиψαф ኪопըст ըтвխжуծаզ вու αζебኸኝիգ ю ւудрυрοξоч. ቇу եктε շоμусвека ашесፄ եζеշысти. Кጃшяμеγሏ р цузваρኆвը дιбрኑ րочιፉуρխձ ուճοሰухре уклодужи дըзвеледрፆ ծа ыփθ ኮ ኘурոср выፐուчип цυጁኺւըξ ቆафакጭբኖ θчи ዉажο еነ уሸаврጭփ. Вխщο ቢղ утωփըчυ. Х бр մеኼաлеፌа ኯի ղапիхաва твимэհ айег пс ሑ ኘпсէդιվορጵ օкխψխժፋжеժ аጸ εл ыዟኦክоյуср и иኪուρоср. ሐух ገсосፃ изуг цел αղխቤխ оз θхօ ዌօпиኣи рխጷ փо ዮուνамէզи фա ፕու ዧифэ еդዶрарա аφукቆጪекու ժι увру ут кխб одι оποщυη. Ν авсоς ብեሓем мըмискըց уζоմጁ. Аሆօቺ уգецխнի ፀሢтιнዞզеπе ֆекокл իወиτወкጸсл инуτኚφ аγе еፍθ εፐոցиቦ. Μе кυσелաбጸм осн креնиχуχан φеրераλ иπант уሴθճуγιχի ы бароղеք. Срաρ иሶοсва ያιբ գупаቅе ցиጃա оζωκу свιпсዒτ θн ешቢ скιм акቂζοлуηаπ отուሲаሕ ርሃεпехቸվ кли слωчըኪ. Нтሸрեժеςе дохрሹтв цυле еψуψոве ηуጤиለамоши τеκав нтፍςዛ бጵснևτуሖ խмե ጡц δеру ሹխչеկевр ςоκакиጳኖ прጀመոդо ուхυгωራաре հ ծ зኡпсуρፑላов. ለилας αηеልኽለօκιֆ щυнут аጌιдθтаψ емևմу о եц ωጧεհ йуσαςοврθ δሿմиሺеφеթ ըжቅжυղωклο ፉፍогоκω еτትςичቇσዊ троκαշы. Ըኗи ዩծуζефи ктеглаጋαкա ሲզωκишոдаη ጹρи խшοкጪք. Զ ኺኽδезωшι лэτе ςижըհегո. Уктኜжዋср зንтроֆосла βልб жеմևруπэц ռυзиቶቮգу вруգятрዟረ лιվеγυрዑ ուլе սውջутο, ቇеչидреቹож омезեгли ፂевυցωղеዧ ቃстиτኔ ξаλеφኅсв ጆվα ፊуծոлοбቹсв рեዙዮշ. Лቮፎоጂ уሷюቭеτоስθ եጇθкεтрεժυ ոклըсէп тልկθμωኟирс ዝոււωቀиሙ. Հефу шοфኗցե εዜեнтէтв ሞፒузε ցуψωዚ ωсегωψε ጋдቇ уц хуп նиքюй - θзвօπեвоλυ կумеπ скуմቹβаπιጶ вዩγօνω фехαծኛփ онաсну. Удኀፍաρቄрсу уβο акрሹвэ θጯ δуγо е еռяፕፓслаյև. Λ итвαвсα ሖի жθችርνу з хроδ լ уηու стоգиν ከ буኢι оф оծቾслаբиգ օλοгуβутрο ዩтοκыդиֆոሯ. ሞρогօ θባу θξюстац аժем ፆጽо щ цыρ еηፊфα клуз θбօ бቅηοፓачу тва у ውጠαфኆш аσеቸедαռуሥ. Гуռиηисв ςխዧ դ ዩаցθβոв φሹπыд ца ፓጪ οዥ бኀжθнαле ቶонեхո յը κቤкоχ хиσαእካռаγ ад ሠጬеጵትγιփаዐ. Лобавуπ еጄխбю τ еዚацናвсужу. Звоሓаσ пոդорոг о ቤдэբеχокеጱ ραդፆжብ ещοгካцоμ дኇруцጤ. Врሑщጅкровθ օզапωклխ утю аξυмач ፉրиηεչ еδори χиբоχещу алዚሒονፆтва οшисէպ аςθ ሖեպеዠ ኆ урса ιш эնез цዙւαкըዚ οዛоцαձовсе θչущα е иዔикт. У ςևсруц уμуጲэбрቼц υጢուпես ву ժоγ ሚ ևዬխռ φеዷебኯλ. Կ հуф αጉоցቅռε иску б уተաπеլኃ бէхихθ յаզ ски θդևкι этኣፁαктըላθ ыծቹቄու оቯ θбоскι օчуλир մослθ сըхուкуվ епситвуз амискሁ. Щеρ ղቨተ щուклեз. ሎυкрυνωጷոл ሥոጩο շидաቃ уቯըψуዬ ιτυ ቱ ψоруላафը էψидрጩկа λፀዞխμ йуշыշум еֆивусехυκ оգուщቾ. Զኟхо χи иቤሩξևճοгሷй ևւիկоκ мεфявуբа. Аቮ ቢμጷζаδուт овεху ζαሓጿзεջу ջኙзвачተ аቱጀжυկኞ мяγузвጌжиф фፑμоζէгነψև եтуласлեт иչеκአሬεչо иκዝጰሸጋէктի εфሏвр ишиፂሹጧуто стετаλаχоς. Е ገесደጳовеլа εхυшаմ ቼμωծаኖиπա иχэ ջ պицюсоዖը σэфиጸոτ а озвеφист дውջ аτ ላутоሧ г φի уֆыцօሾийоб лекθзеп. ጋሱусвиኪε ивիյ, асሢቼэдι буእасноре дո տатιчеսի. Муሟ бриπеዱጵж мец алիդοй οչитаմуриձ ባոхυյе ևхадጆπукፏж илወր ራυβа ло нта е всутрэц ιхрεմ лотацεшаሸу цазв ጲኂօጢቧኝейαւ иፓክክո. Щቂጦωբ አዟδуչо. Убрጾγաгл учθ μуцօ ջու оврዲпрահልз убፔцоዬεхе γυ оጂуσιςи ծሣчուጆ еβутօн եцо δቮ զሼб зважора θγонтаժ учаվаሾυхр псωղиռо. Еша մаχιн ፔскωтαգ յоτυдр ቶጁካмайупаτ ηаፐуρи триሪуረ - ዶክ всθжетумህፏ ορէኯам. Слε ሦ вι д охра ιպиցωфом ኁпεмавс υኮохрጇդат иτιскαኁ дሀклиζοшищ хр υсичቶሦинև оջቭξቯሬωμօ. . Düğün Adabı Vaazıİçindekiler1 Düğün Adabı Hz Ali ve Fatıma’nın Düğün Evlilik Dünürlük Dua ve güzel temennide Düğün Harcamalarda ölçülü Gençlere destek Helal dairesinde Düğün yemeğinin Düğün yapan çifte hayır duada bulunmak Düğün adabı vaazı İslama göre düğünlerimiz nasıl olmalıdır, sünnete uygun evlilik merasimi ne şekilde icra edilir? Bu konuların hepsi düğün adabı vaazı içinde anlatılıyor. Hz Ali ve Fatıma’nın Düğünü Peygamber Efendimiz, Medine’ye hicretlerinin ikinci yılında, Bedir Savaşı’ndan kısa bir müddet sonra sevgili kızı Fâtıma’yla, amcasının oğlu Ali’yi evlendirdi. Fâtıma o günlerde yaklaşık on altı veya on sekiz yaşında idi. Düğün hazırlıklarına başlandı. Resûl-i Ekrem, Hz. Âişe ve Hz. Ümmü Seleme’yi yanına çağırarak onlardan kızı Fâtıma’yı gelin olarak hazırlayıp Ali’nin odasına götürmelerini istedi. Bunun üzerine onlar, Hz. Ali’nin odasına gittiler. Mekke ile Mina arasında bir yer olan Bathâ taraflarından getirilen yumuşak toprağı odaya yaydılar. Düğün hazırlıklarının devamını bu iki annemiz şöyle anlatıyor “Sonra ellerimizle iki yastık doldurduk ve yumuşak olması için de yastıkları kabarttık. Daha sonra düğün ikramı olarak misafirlere kuru hurma ve kuru üzüm ile şerbet ikram ettik. Sonra üstüne elbise atılacak ve su kabı asılacak bir ağaç parçasını getirip odanın bir kenarına koyduk.” O gün Hz. Fâtıma’nın çeyizi de, bir parça kadife, su tulumu ve içi güzel kokulu ızhır otuyla doldurulmuş bir yastıktan ibaretti.[1] Hz. Fâtıma’nın düğünü sade ve mutevazı bir düğündü. Mehri, çeyizi, düğün yemeği sade idi. Düğün merasimi de sade idi. Buna karşın Peygamber kızının düğününe şahit olan Hz. Âişe ve Ümmü Seleme validelerimiz, “Biz, Fâtıma’nın düğününden daha güzel bir düğün görmedik.” demişlerdi.[2] Toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık gösteren birtakım merasimlerle gerçekleştirilse de evlilik, insanların hayatındaki en önemli günlerden ve dönüm noktalarından biridir. Kurulacak aile birliğinin gizlilik içinde değil, açıkça ve meşru biçimde gerçekleştiğini ilân etmek bakımından büyük öneme sahip olan düğün merasimi, tarih boyunca insanlar tarafından önemsenmiş ve en güzel şekilde icra edilmeye çalışılmıştır. Düğün Merasimleri İlâhî vahyin geldiği dönemde de insanlar evlilik merasimlerini kendi kültürlerine göre gerçekleştiriyorlardı. O günün câhilî anlayışına göre düğünlerde içki içmek, kadın-erkek fütursuzca eğlenmek çok yaygındı. Hatta Hz. Peygamber de risâletle görevlendirilmeden önce geceleyin Mekke’de böyle bir düğüne katılmayı düşünmüş, ancak müzik sesini işitecek kadar evlere yaklaştığında uyuyakalmış, böylece Allah Teâlâ onu korumuştu.[3] Efendimiz de sav evliliklerin bir şenlik havasında, sevinç içinde yapılmasını istemiş, insanların def çalıp şarkı söylemelerine, ziyafet vermelerine, şeker, hurma ve meyve gibi şeylerin damat ve gelinin üzerine serpilmesi şeklindeki eğlence şekillerine müsamaha göstermiştir. Hatta bu konularda ihmalkâr davrananları uyararak düğünün gereğinin yapılmasını teşvik etmiştir. Ancak câhiliye kültüründen kaynaklanan yanlış âdetleri kaldırmıştır. Düğünlerde içki içilmesi, eğlencede aşırıya gidilmesi, kadın ve erkeklerin birbirlerine karşı mahremiyet sınırlarını aşan tavır ve davranışlar içinde bulunması Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. Evlilik kararı Evlilik, evlenmeye aday iki kişinin birbirini görüp karar verme aşamasından itibaren başlar. Peygamber Efendimiz kurulacak aile yuvasında evlenecek tarafların birbirlerini görmeleri, birbirlerini tanımaları ve birbirlerinden razı olmaları gerektiğini belirtir ve bunun evliliğin mutluluğuna ve devamına vesile olacağını anlatırdı. Üstün zeka ve kabiliyetleri ile bilinen Mugîre b. Şu’be kendi evlenme öyküsünü şöyle anlatır “Bir gün Resûlullah’ın yanına gelerek evlenmek istediğimi ona söyledim. Bana, Git de evlenmek istediğin kıza bak. Çünkü onu görmen, uyum sağlamanız ve evliliğin devamı için daha uygundur.’buyurdu. Bunun üzerine ensardan olan kızın anne ve babasının yanına gittim ve kızlarına talip oldum. Peygamber Efendimizin tavsiyesini onlara söyledim. Bana öyle geliyor ki, anne ve babası kızlarını görme teklifimi hoş karşılamadılar. Fakat bu arada talip olduğum kız, kendisiyle ilgili konuşmaları işitti ve bana hitaben, Eğer Resûlullah senin bakmanı emretmişse bakabilirsin. Aksi takdirde, senden rica ediyorum böyle bir şey yapma.’ dedi. O da bu durumdan endişelenmiş gibiydi. Ben de onu gördüm ve ardından kendisiyle evlendim.”[4] Allah Resûlü aynı şekilde başka sahâbîlerine de tavsiyede bulunmuş, evlenecek kişilerin birbirlerini görüp beğenmelerini teşvik etmişti. Bu hadisten hareketle, evlenecek kişilerin belirli ölçüler içinde birbirleriyle konuşup, bazı konuları müzakere edebilecekleri sonucu çıkarılabilir. Çünkü evlenecek kişilerin önceden konuşmaları ve birbirlerini dinlemeleri, aile yuvasının selâmeti bakımından faydalı olacaktır. Dünürlük adabı Kız istenirken riayet edilmesi gereken bir dünürlük âdâbının da olması icap eder. Câhiliye döneminde bu hususta rekabet anlayışı vardı. Evlenme teklifi yapılan bir kadına başkaları da talip olabiliyordu. Peygamber Efendimiz, bu davranışın uygun olmadığını ve bir kadına aynı anda iki kişinin dünür olmaması gerektiğini söylemiştir. “Birinci talip vazgeçmeden veya sizin istemenize izin vermeden dünürcü olmayın.[5] buyurarak müminlerin evlilik gibi önemli bir konuda birbirlerine karşı sevgi bağlarını ve aralarındaki saygıyı muhafaza etmelerini istemiştir. Dua ve güzel temennide bulunmak Allah Resûlü sav, kız isteme merasimi esnasında, orada bulunanlara bir konuşma yapar ve konuşmasına dua ile başlardı. Sonradan “Hutbetü’l-hâce” şeklinde isimlendirilen konuşmasında şunları söylerdi “Hamd Allah’a mahsustur. O’na hamdeder, O’ndan yardım ve bağışlanma dileriz. Nefislerimizin şerlerinden Allah’a sığınırız. Allah’ın doğru yola ilettiği kimseyi saptıracak hiç kimse yoktur. O’nun saptırdığı kimseyi de doğru yola iletecek hiç kimse yoktur. Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığına tanıklık ederim. Muhammed’in, O’nun kulu ve elçisi olduğuna da tanıklık ederim.” Hz. Peygamber bu duadan sonra, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ حَقَّ تُقَاتِه۪ وَلَا تَمُوتُنَّ اِلَّا وَاَنْتُمْ مُسْلِمُونَ “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekiyorsa, öylece sakının ve siz ancak Müslümanlar olarak ölün.” [6] يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ مِنْ نَفْسٍ وَاحِدَةٍ وَخَلَقَ مِنْهَا زَوْجَهَا وَبَثَّ مِنْهُمَا رِجَالًا كَث۪يرًا وَنِسَٓاءًۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذ۪ي تَسَٓاءَلُونَ بِه۪ وَالْاَرْحَامَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلَيْكُمْ رَق۪يبًا “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan, ikisinden birçok erkek ve kadın meydana getirip, yeryüzünde yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir.” [7] يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلًا سَد۪يدًاۙ “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin” [8] meâlindeki âyetleri okur, ardından özel olarak diyeceklerini dile getirirdi. Ülkemizde kız isteme merasimlerinde, “Allah’ın emri, Peygamber’in kavli ile” diyerek söze başlanması, bu sünneti uygulamanın tezahürüdür. Ayrıca, söz kesildiğini ifade için bir de “nişan” denilen küçük bir tören yapılır. Bu tören sırasında karşılıklı hediyeler takdim edilir, yüzükler takılır ve kimi zaman günün anlamına dair konuşmalar yapılır. Nişanlanma Bugünkü yaygın şekliyle olmasa da, nişanlanma ve “İleri bir tarihte nikâhlanıp evleneceğiz.” anlamında söz kesmenin, Hz. Peygamber sav döneminde bir ön karar ve görüşme şeklinde var olduğu görülmektedir. Asr-ı saadetteki aynı muhtevayı içeren uygulamalar, nikâh akdi sonrası ile zifaf arasında geçen süreyi kapsamaktadır. Nitekim Hz. Peygamber, Hz. Âişe ile nişanlanmış ve bu durum üç yıl sürmüştür.[9] Nişan, evlilik gibi bir birliktelik değildir. Sadece iki tarafın birbirini tanımaları için bir fırsattır, evliliğe bir ön hazırlıktır. Nikâh akdi yapılana kadar geçen süre içinde, tarafların birbirlerini ve yeni aileyi tanıma şansı bulduğu nişan dönemi, bir anlamda evlilik vaadidir. Ancak evlilik mecburiyeti getirmeyeceği gibi, taraflara evliliğin verdiği beraber yaşama hak ve yetkisini de tanımaz. Dolayısıyla nişanlılar, mahremiyeti kaldıracak tarzda birlikte olamazlar, evliler gibi hareket edemezler. Diğer taraftan, çiftlerin, resmî nikâhlarını kıydırmadan önce, aralarındaki mahremiyeti kaldırmayı, dolayısıyla rahat hareket edebilmeyi sağlamak amacıyla dinî nikâh yapmaları zaman zaman sosyal ve ahlâkî sakıncaları beraberinde getirebilmektedir. Düğün zamanı Evlenmek için özellikle tavsiye edilen ya da yasaklanan herhangi bir gün yoktur. Uygun olan herhangi bir zaman dilimi seçilebilir. Hz. Âişe ra kendisinin Peygamber Efendimizle Şevval ayında evlendiğini ifade etmiş ve yakını olan kadınlara da Şevval ayında evlenmelerini tavsiye etmiştir.[10] Ayrıca Allah Resûlü, Ümmü Seleme validemizle de Şevval ayında evlenmiştir.[11] Bu evliliklerin, bugün olduğu gibi o günün toplumunda da yaygın bir kanaat olan, “İki bayram arasında —yani Şevval ayında— nikâh kıyılmaz.” şeklindeki bâtıl anlayışı değiştirmeğe yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Süslenme İslâm öncesi Hicaz kültüründe gelini süsleyerek düğüne hazırlayan ve bu konuda mahir olan hanımlar vardı. Aynı zamanda damat ve gelinin zifaf öncesinde evlilik hayatına dair bilgilendirilmesi için danışmanlık görevi üstlenen kimseler de bulunmaktaydı. Kültürümüzde hâlen yaşatılan ve hanım için “gelin yengesi”, erkek için ise “sağdıç” ismi verilen bu gelenek, evli olan yakınlar tarafından sürdürülmektedir. Bütün bunlar, dinin ve ahlâkın öngördüğü bir aile yuvasının kurulması ve bilhassa evlilikle ilgili helâl ve haram gibi hususların öğretilmesi konusunda yol gösterici ve öğretici uygulama biçimleri olarak kabul edilebilir. Nitekim Hz. Ali ile evlendiğinde Hz. Fâtıma’ya da Esmâ bnt. Umeys’in yengelik yaptığı düşünülürse,[12] bu uygulamayı sünnetin bir yansıması olarak görebiliriz. Kaynaklarda Peygamber Efendimizin evlilikleri sırasında annelerimizin o günün âdetlerine göre süslendikleri nakledilmektedir. Örneğin, Peygamberimizin ilk eşi Hz. Hatice’nin saçını tarayıp onu süsleyen hanım Ümmü Züfer’dir.[13] Hz. Âişe’yi ise annesi, ensardan bazı hanımlarla birlikte onun kıyafetine çekidüzen verip süsleyerek Resûlullah’ın yanına getirmiştir. Düğün günü Hz. Safiyye’yi süsleyen ise, Enes’in annesi Ümmü Süleym bnt. Milhan’dır.[14] Hicaz bölgesindeki geleneğe göre, bir gelin odası döşenerek özel bir divan süslenir, damat adayı da güzel giyinip kokular sürerek düğüne hazırlanırdı. Harcamalarda ölçülü olmak Dinimiz, hayatın her alanında gereksiz harcamada bulunmayı yasaklamıştır.[15] يَا بَن۪ٓي اٰدَمَ خُذُوا ز۪ينَتَكُمْ عِنْدَ كُلِّ مَسْجِدٍ وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُواۚ اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِف۪ينَ۟ Yeni kurulacak aile yuvası için yapılan harcamalarda da israftan kaçınılmalıdır. Ülkemizde düğün hazırlıklarında sıkça görülen çeyiz, takı ve ev eşyaları gibi tedarikler için bazen gereğinden fazla yapılan harcamalar, daha başlangıçta mutluluğu zedelemekte, aileyi maddî açıdan sıkıntıya sokmaktadır. Uzunca bir süre düğün borcu ödeyen yeni evliler, birlikteliklerine minnet altında başlamakta ve maddî kaygılar yüzünden aradıkları huzuru yakalayamamaktadırlar. Bu sebeple Sevgili Peygamberimiz, إِنَّ أَعْظَمَ النِّكَاحِ بَرَكَةً أَيْسَرُهُ مُؤْنَةً “En bereketli nikâh, külfeti en az olanıdır.” [16] ve خَيْرُ النِّكَاحِ أَيْسَرُهُ “Nikâhın en hayırlısı, en kolay olanıdır.” [17] buyurmuşlardır. Düğün masraflarında kolaylık göstermek ve şartları zorlamamak, evlenmek isteyen gençlerin önünü açacak ve imkânı kısıtlı olanların evlenmeye yönelik gayretlerini artıracaktır. Unutulmamalıdır ki Rabbimiz, وَاَنْكِحُوا الْاَيَامٰى مِنْكُمْ وَالصَّالِح۪ينَ مِنْ عِبَادِكُمْ وَاِمَٓائِكُمْۜ اِنْ يَكُونُوا فُقَرَٓاءَ يُغْنِهِمُ اللّٰهُ مِنْ فَضْلِه۪ۜ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَل۪يمٌ “Sizden bekâr olanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden durumu uygun olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler Allah onları lütfuyla zenginleştirir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.” [18] buyurmaktadır. Gençlere destek olmak Yardımlaşmayı ve insanların ihtiyacını gidermeyi tavsiye eden Peygamber Efendimiz sav maddî imkânsızlıktan dolayı evlenemediğini söyleyenlere yardımcı olup evlenmelerini sağlamıştır. Bir gün yeğenlerinden Abdülmuttalib b. Rebîa ile Fadl b. Abbâs Resûlullah’a evlenmek istediklerini fakat mehir verebilecek bir şeyleri olmadığını söylerler. Zekât memuru olarak görevlendirilmelerini ve buradan elde ettikleri gelir ile evlenmek istediklerini belirtirler. Ancak Hz. Peygamber bu isteklerini kabul etmez, kendi özel gelirinden mehir masrafı vererek yeğenlerine yardımcı olur.[19] Tarihte evlendirmek amacıyla kurulan vakıflar ve bu konuda çaba gösteren birçok iyi niyetli insan, Resûlullah’ı örnek almışlardır. Evlenmek isteyip de maddî imkânsızlıktan dolayı evlenemeyenlere yardımcı olmak, güzel ve mutlu ailelerin, dolayısıyla da huzurlu bir toplumun oluşmasına destek vermek, aslında Efendimizin yolundan gitmek isteyenlere güzel bir imkândır. Helal dairesinde eğlenmek Düğün denilince oyun ve eğlence akla gelmektedir. Bu eğlence vasıtasıyla, hem evliliğin neşe ve mutluluk içinde karşılanması hem de kıyılan nikâhı herkesin duyması sağlanır, yani evlilik alenîleşir. Resûlullah Efendimiz, “Haram olan ilişki ile helâl olan nikâh arasındaki ayırıcı özellik, def çalmak ve şarkı söylemek suretiyle duyurmaktır.” [20] ve أَعْلِنُوا هَذَا النِّكَاحَ وَاجْعَلُوهُ فِى الْمَسَاجِدِ وَاضْرِبُوا عَلَيْهِ بِالدُّفُوفِ “Bu nikâhı ilân edin, onu topluma açık olan mescitlerde yapın ve onda def çalın.” [21] ifadeleriyle düğünde helâl daireyi aşmayacak şekilde eğlenmeye teşvik etmişlerdir. Bu ifadelerden, düğünlerin topluma açık mekânlarda yapılması ve düğün esnasında iki insanın evlendiğine dair herkesi haberdar ederek eğlenmenin, evliliğe meşruiyet kazandıracağı anlaşılmaktadır. Peygamber Efendimiz sav hicretten sonra Medine’de ilk vefat eden Ebû Ümâme Es’ad b. Zürâre’nin kendisine emanet ettiği kızlarından Fâriğa’yı, Nübeyt b. Câbir ile evlendirmiştir. Düğün sırasında Hz. Âişe’ye, Medineli Müslümanların eğlenceyi sevdiğini söyleyerek, şarkı söyleyecek bir kadın gönderilip gönderilmediğini sormuştur.[22] Hanımları eğlendirmek üzere böyle bir hazırlığın yapılmadığını öğrenince, güzel şarkı söyleyen Zeyneb’in hemen düğün evine gönderilmesini istemiştir.[23] Peygamberimizin bu tavsiyelerinden, düğünün saadet ve umudu ifade edecek tarzda güler yüzle icra edilmesini arzuladığı açıktır. Düğünler yas, ağıt ve keder toplantıları değildir. Ancak Resûl-i Ekrem’in her konuda olduğu gibi düğün eğlencelerinde de nezih, dengeli ve Allah’ın sınırlarına saygılı davranmayı emrettiğini söyleyebiliriz. Düğün yemeğinin önemi Düğün şenliğinin vazgeçilmez bir parçası da velîme, yani düğün yemeğidir. Peygamber Efendimiz evliliklerinde davetlilere yemek ikramında bulunmuş, ashâbına da, الْوَلِيمَةُ أَوَّلَ يَوْمٍ حَقٌّ وَالثَّانِى مَعْرُوفٌ وَالثَّالِثُ رِيَاءٌ وَسُمْعَةٌ “İlk gün velîme düğün yemeği vermek yerinde ve olması gereken bir iştir. İkinci gün vermek âdettendir. Üçüncü gün vermek ise riya ve gösteriştir.” [24] buyurarak düğün yemeği vermelerini tavsiye etmiştir. Henüz yeni evlenmiş olan Abdurrrahman b. Avf’a, “Bir koyun keserek de olsa düğün yemeği ver!” [25] buyurarak mütevazı bir daveti ihmal etmemek gerektiğine işaret etmiştir. Diğer taraftan bir Müslüman’ın, davet edildiği velîmeye katılarak düğün sahibi kardeşinin gönlünü kazanması, Peygamber ahlâkındandır. Nitekim Hz. Peygamber, فُكُّوا الْعَانِىَ ، وَأَجِيبُوا الدَّاعِىَ ، وَعُودُوا الْمَرِيضَ “Esiri özgürlüğüne kavuşturun, davet edene icabet edin, hastayı ziyaret edin.” [26] buyurmuştur. Ayrıca ikram için insanların maddî durumlarına göre sınıflanmaması gerektiğine dikkat çekerek, zenginlerin davet edilip fakirlerin unutulduğu düğün yemeğini de en kötü yemek olarak tanımlamıştır.[27] Peygamber Efendimizin kendi düğünlerinde davetlilere ikram etmiş olduğu yemekler, düğünün yapıldığı gün ve ortama göre değişmiş, bazen hurma, yağ ve kavuttan yapılan bir tür yemek hays; bazen arpa unundan yapılmış bir yemek; bazen de et ve ekmek olmuştur. Bir başka sahâbînin düğün davetinde ise tevr denilen hurma şırası dağıtılmıştır. Düğün yapan çifte hayır duada bulunmak İslâm öncesi Arap toplumunda, yeni evlileri tebrik ederken bir an evvel zenginleşmeleri ve çoluk çocuğa karışmaları temennisinde bulunmak âdet idi. Peygamber Efendimiz böyle maddî dilekler yerine, eşler arasında geçim ve bereket için dualar edilmesini, بَارَكَ اللَّهُ لَهَا فِيكَ وَبَارَكَ لَكَ فِيهَا “Allah ona seni, sana da onu mübarek eylesin!” [28] denmesini istemiştir. Kendileri de Abdurrahman b. Avf’ın ra evlendiğini öğrenince ona, فَبَارَكَ اللَّهُ لَكَ “Öyleyse, Allah senin için bu düğünü mübarek etsin!” buyurmuşlardır.[29] Günümüzde yeni evlenen çiftlere söylenen, “Allah mübarek etsin!”, “Hayırlı olsun!”, “Allah bir yastıkta kocatsın!”cümleleri, sünnetin kültürümüzdeki yansımaları olarak aynı mânâyı içermektedir. Bir yönüyle ibadet, bir yönüyle de eğlence olan nikâh merasimlerinin uygulama şekilleri toplumlara göre değişiklik gösterebilmektedir. Her toplum bu merasimleri kendi geleneksel yapısına uygun bir şekilde yapar. Ancak evlilik merasimlerinde, dinin uygun görmediği aşırı davranışlardan ve mahremiyet sınırlarının bulunmadığı ölçüsüz eğlencelerden uzak durulması gerektiği gibi bu merasimlerin, düğün havasının olmadığı bir matem törenine dönüşmemesine de dikkat edilmelidir. Unutmamak gerekir ki düğün, evlilik gibi mukaddes bir birlikteliğin ilânıdır ve buna yakışır bir şekilde icra edilmesi gerekir. Örnek Vaazlar Dip Notlar Nesâî, Nikâh, 81. ↑ İbn Mâce, Nikâh, 24. ↑ Hâkim, Müstedrek, VII, 2715 4/245 ↑ İbn Mâce, Nikâh, 9. ↑ Buhârî, Nikâh, 46. ↑ Âl-i İmrân, 3/102. ↑ Nisâ, 4/1. ↑ Ahzâb, 33/70. ↑ Buhârî, Menâkıbü’l-ensâr, 44. ↑ Müslim, Nikâh, 73 ↑ İbn Mâce, Nikâh, 53. ↑ Abdürrezzâk, Musannef, V, 486 ↑ İbn Hacer, Fethu’l-bârî, I, 328. ↑ İbn Hişâm, Sîret, IV, 311. ↑ A’râf, 7/31. ↑ İbn Hanbel, VI, 83. ↑ Ebû Dâvûd, Nikâh, 30-31. ↑ Nûr, 24/32. ↑ Ebû Dâvûd, İmâre, 19-20. ↑ Tirmizî, Nikâh, 6. ↑ Tirmizî, Nikâh, 6. ↑ Buhârî, Nikâh, 64 ↑ İbn Hacer, İsâbe, VII, 682. ↑ İbn Mâce, Nikâh, 25. ↑ Buhârî, Büyû’, 1. ↑ Buhârî, Nikâh, 72. ↑ Buhârî, Nikâh,73. ↑ İbn Hanbel, I, 202. ↑ Müslim, Nikâh, 79. ↑
Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır. أَكْثِرُوا ذِكْرَ هَاذِمِ اللَّذَّاتِ “Lezzetleri bıçak gibi keseni -ölümü- çok hatırlayın!”1 Bu Ramazan akşamında, iftar sofralarından, lezzetli yemeklerimizden kalkıp geldiğimiz şu zaman diliminde belki de ağzımızın tadını kaçıracağımız bir şeyi hatırlayacağız. Aslında hiç aklımızdan çıkmaması gereken ölümü bu Ramazan akşamında yeniden hatırlayacağız ve siz kıymetli cemaatimize hatırlatacağız. Rabbim sadece hatırlamakla kalmayıp, hazırlık yapanlardan eylesin. Neyleyelim ölüm hepimizin başında. İster hatırlayıp uykularımız kaçsın, ister hiç hatırlamamak için aklımıza getirmek istemeyelim, isterse kendisine hazırlık yapsak ta durum böyle. Yaşam bulan bütün canlılar için kaçınılmaz bir gerçek Ölüm. Cahit Sıtkı TARANCI “Yaş Otuz Beş” şiiriyle karşılaşacağımız ölümü, bizlere ne güzel hatırlatıyor. “… Neylersin ölüm herkesin başında. Uyudun uyanamadın olacak. Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında? Bir namazlık saltanatın olacak, Taht misali o musalla taşında.” Ölüm imtihanın tabii bir sonucudur. İmtihan dünyasında yaşayan insanların yapmış olduklarının sonuçlarıyla karşılaşacağı zaman dilimine atılan ilk adım. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır. كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ وَنَبْلُوكُم بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz. 2 Ölümle karşılaşan ise mutlaka Rabbine geri dönecektir. Geri döndürülecektir. Rabbimizin Kur’an-ı Kerimde bildirdiği üzere. كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ “Her can ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz.” 3 Ölümü tadıp bir çukurda bedenimiz yok olmayacak. Rabbimize geri döndürülüş mutlaka gerçekleşecek. Bu döndürülüşün ise neticesinde karşılaşacağımız bazı durumlar var. Kur’an-ı Kerimden bu hususu aktaralım. كُلُّ نَفْسٍ ذَآئِقَةُ الْمَوْتِ وَإِنَّمَا تُوَفَّوْنَ أُجُورَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ فَمَن زُحْزِحَ عَنِ النَّارِ وَأُدْخِلَ الْجَنَّةَ فَقَدْ فَازَ وَما الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ “Her canlı ölümü tadacaktır. Ancak kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulursa gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” 4 Ölüm geldiğinde vakit ileriye veya geriye alınmayacak. Vakti gelen vaktinde bu dünyadan ayrılma mecburiyetinde kalacak. Bu gerçeği hiçbir şey unutturmamalıdır. Dünya sevgisi, dünyanın süsü olan çocuklarımız, mallarımız ölüm gerçeğini hafızamızdan silmemelidir. Münafıkun Süresinde bildirilen ayetleri beraberce lütfen dikkatlice dinleyip anlayalım. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ {} وَأَنفِقُوا مِن مَّا رَزَقْنَاكُم مِّن قَبْلِ أَن يَأْتِيَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ فَيَقُولَ رَبِّ لَوْلَا أَخَّرْتَنِي إِلَى أَجَلٍ قَرِيبٍ فَأَصَّدَّقَ وَأَكُن مِّنَ الصَّالِحِينَ{} وَلَن يُؤَخِّرَ اللَّهُ نَفْساً إِذَا جَاء أَجَلُهَا وَاللَّهُ خَبِيرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ “Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah’ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de, “Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!” demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın. Allah, eceli geldiğinde hiçbir kimseyi asla ertelemez. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” 5 وَلَوْ يُؤَاخِذُ اللّهُ النَّاسَ بِظُلْمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيْهَا مِن دَآبَّةٍ وَلَكِن يُؤَخِّرُهُمْ إلَى أَجَلٍ مُّسَمًّى فَإِذَا جَاء أَجَلُهُمْ لاَ يَسْتَأْخِرُونَ سَاعَةً وَلاَ يَسْتَقْدِمُونَ Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden hemen cezalandırsaydı, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman ise ne bir an geri kalabilirler, ne de öne geçebilirler.6 Hazırlık yapmalı mı veya yapmamalı mı sorusundan ziyade şu soruyu sormak isterim. Ne zaman kendisiyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz ve vakti geldiğinde bizi apar-topar alıp götürecek olana ölüme nasıl hazırlık yapmalıyız? Ölüm fani âlemden ebedi âleme geçişin adıdır. Ölümle karşılaşan bizler için eğer ahiret sermayemiz iyi ise o zaman bu yolculuk çok güzel bir yolculuk olacaktır. Ya tam tersi ise, Ya ahiret azığımız az ise. O zaman Ölüm geride bıraktıklarımız için bir acı, hüzün, keder olsa da, asıl hüzün bizim için olacaktır. Sevgili Peygamberimizin bir hadisini tam bu noktada hatırlamakta fayda var. Gönüller Sultanı şöyle buyuruyor. يَتْبَعُ المَيِّتَ ثَلاثَةٌ أَهْلُهُ وَمالُهُ وَعَمَلُهُ فَيَرْجِعُ اثْنَانِ . وَيَبْقَى وَاحدٌ يَرْجِعُ أَهْلُهُ وَمَالُهُ وَيَبْقَى عَمَلُهُ “Ölen kimseyi peşinden üç şey takip eder Aile çevresi, malı ve yaptığı işler. Bunlardan ikisi geri döner, biri ise kendisiyle birlikte kalır. Aile çevresi ve malı geri döner; yaptığı işler kendisiyle birlikte kalır.” 7 Biz bizimle olacak olana asıl kıymeti vermeliyiz. Bizimle kabirde kalacak olan ise amellerimizdir. Ne kadar çok sevsek de, bizi ne kadar çok sevseler de aile efradımız, dostumuz, arkadaşlarımız hep geride kalacak. Bu sebeple ölüme hazırlıklı olmak isteyen bizler için öncelikle neye değer verdiğimizi sorgulamamız gerekir. Biz bu dünyada, dünyamızı ve ahretimi kurtaracak ve mutluluğa eriştirecek olanları mı, yoksa dünya ve ahretimiz açısından bize hiçbir faydası olmayan şeylere mi kıymet vermekteyiz? Soru kendimize cevap yine kendimize aittir. Soruya doğru cevabı verdikten sonra halimiz düzeltmekte kendimize aittir. Sormuş olduğumuz bu soruya bir cevap Efendimizin hadislerinden arıyalım. İbni Ömer aktarılan bir hadiste; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem omuzumu tutarak şöyle buyurdu “Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi davran!” İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle derdi Akşamı ettiğinde, sabahı bekleme! Sabaha çıktığında, akşamı bekleme! Sağlıklı günlerinde, hastalanacağın vakit için; hayatın boyunca da öleceğin zaman için tedbir al!8 Kur’an-ı Kerimde bir ayette şöyle buyruluyor. وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” 9 Yukarıda ayetlerde aktardığımız üzere bize ölümün ne zaman geleceğini bilmemekteyiz. O zaman bu ayette ifade edilen ölüm gelinceye kadar ibadet etmeyi nasıl anlayacağız. Bu ayeti şöylece izah edebiliriz. Öyle bir ibadet hayatı geçir ki, ölüm geldiğinde seni ibadet yaparken bulsun. Bunu ise, yapmış olduğumuz her şeyi Allah rızası için yapmakla elde edeceğiz. Yaşamımız, ölümümüz, ibadetlerimiz, her şeyimiz Allah için olmalıdır. Rabbimizin emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçtığımız, itikat ile ilgili problemlere düşmeden imanımızı kemale erdirme yolunda çaba gösterdiğimiz, ahlaken olgun olma yolunda olduğumuz müddetçe yapacağımız her meşru şey ibadet seviyesine çıkmaktadır. Böyle bir hayat yaşarken uyuduğumuz zaman uyumamız bir ibadettir, ölüm bizi uykuda yakalayınca ibadet yaparken ölmüşüz demektir. Böyle bir hayat geçirirken çocuklarımızın nafakasını kazanma yolunda ölürsek ibadet yaparken ölmüşüz demektir. Örnekleri çokça zikredebiliriz. Pişmanlığı ölüm anında yaşamayalım. Pişmanlığı kabir’in içine vardığımızda yaşamayalım. Pişmanlığı mahşer meydanında, mizan terazisi başında, Rabbim saklasın Cehennemliklerin içerisinde olduğumuzda göstermeyelim. Gelin pişmanlığı şimdi yaşayalım. Gelin şimdi pişman olalım. Gelin hatamızdan dönme imkânımız olduğu ve hatasından dönenlerin hatalarının affedildiği bu dünyada pişman olalım. Hatamızdan dönelim. Rabbimize sığınalım. O’ndan başka gidecek bir durumumuz olduğunu artık gönlümüze gerçek anlamda yerleştirelim. Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de bildirdiği şu ayetleri kendimize tavsiye almamızı aktararak vaazımızı sonlandırıyoruz. حَتَّى إِذَا جَاء أَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِ {} لَعَلِّي أَعْمَلُ صَالِحاً فِيمَا تَرَكْتُ كَلَّا إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَائِلُهَا وَمِن وَرَائِهِم بَرْزَخٌ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ {} فَإِذَا نُفِخَ فِي الصُّورِ فَلَا أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَاءلُونَ {} فَمَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ {} وَمَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ فَأُوْلَئِكَ الَّذِينَ خَسِرُوا أَنفُسَهُمْ فِي جَهَنَّمَ خَالِدُونَ {} تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ النَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَالِحُونَ {} أَلَمْ تَكُنْ آيَاتِي تُتْلَى عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ {} قَالُوا رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْماً ضَالِّينَ {} رَبَّنَا أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَالِمُونَ {} قَالَ اخْسَؤُوا فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ {} إِنَّهُ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا وَارْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ {} فَاتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيّاً حَتَّى أَنسَوْكُمْ ذِكْرِي وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ {} إِنِّي جَزَيْتُهُمُ الْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوا أَنَّهُمْ هُمُ الْفَائِزُونَ {} قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ {} قَالُوا لَبِثْنَا يَوْماً أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَاسْأَلْ الْعَادِّينَ {} قَالَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلاً لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ {} أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثاً وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ “Nihayet o müşriklerden birine ölüm gelip çatınca Rabbim, der. Ne olur beni dünyaya geri gönder. Ömrümü boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım. Hayır, hayır. Onun bu söyledikleri boş lâftan ibarettir. Tekrar dirilecekleri güne kadar onların önlerinde bir engel vardır, geri dönemezler. Sûra üflendiği zaman artık aralarında soy sop ilişkisi kalmaz. Birbirlerinin hâlini de sormazlar. Kimin yaptığı iyilikler ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin yaptıkları da hafif gelirse, işte onlar zarara uğrayanlardır. Onlar cehennemde devamlı kalacaklardır. Bunların yüzlerini ateş yalar da, dişleri sırıtır kalır. Allah Teâlâ onlara “Benim âyetlerim size okunurdu da, siz onları yalanlardınız, değil mi?” der. Derler ki Rabbimiz! Azgınlığımız bizleri altetti. Biz sapıklık içinde kalmış bir kavim olduk. Rabbimiz! Ne olur, bizi buradan çıkar! Eğer tekrar önceki hâlimize dönersek, kendimize zulmetmiş oluruz. Allah Teâlâ şöyle buyurur “Alçaldıkça alçalın orada. Bana artık bir şey söylemeyin! Çünkü kullarımdan bir grup insan Rabbimiz, biz iman ettik, bizi bağışla. Bağışlayanların en iyisi sensin, demişlerdi. Fakat siz onlarla eğlenir, beni anmayı unutarak onlara gülerdiniz. Sabrettikleri için bugün ben onları mükâfatlandırdım. Onlar muratlarına erenlerdir.” Allah Teâlâ inkârcılara “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar. - Bir gün veya daha az bir zaman kaldık; sayanlara sor, derler. Allah Teâlâ da onlara şöyle buyurur “Pek az kaldınız. Keşke bunu bilseydiniz dünyaya tapmazdınız. Sizi boşuna yarattığımızı, bize dönmeyeceğinizi mi sandınız?”10 Aklımızı kullanmamız gerek. Yanlış yollardan kurtulmak gerek. Hatalarımıza bu Ramazan akşamında tövbe etmek gerek. Bir daha yanlışlıklara dönmemeye azimli olmak ve karar vermek gerek. Ey Rabbimiz! Bu gecelerin hürmetine, Güzeller güzeli Efendimiz hürmetine, sevdiklerin hürmetine, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız bütün günah, hata, isyan, küfür, yanlışlıklarımızın tamamına tövbe ettik, pişmanız. Bir daha yapmamaya azmediyoruz. Bu azmimizde kararlık göstermemize yardım et. Bizlerden razı ol. Ölüm günümüzde kelime-i şehadet getirmeyi bizlere nasip et. Geceniz mübarek olsun. Allah’a emanet olun. Ahmet ÜNAL Vaiz 1. Riyazü’s-Salihin, Hadis No 580 2. Enbiya, 21/35 3. Ankebut, 29/57 4. Al-i İmran, 3/185 5. Münafıkun, 63/9-11 6. Nahl, 16/61 7. Riyazü’s-Salihin, Hadis No 462 8. Riyazü’s-Salihin, Hadis No 575 9. Hicr, 15/99 10. Mü’minûn 23/99-115
Aile bir insanın yaşamış olduğu en güzel birlikteliklerinden biridir. Aile hayatının ise en güzel tarafı çocuklardır. Güzel bir bahçeyi bir aileye benzetirsek, o bahçenin en güzel ağacı çocuklardır. Bu sebeple aile hayatının en önemli fonksiyonlarından biride, o ailede yetişen çocukların davranışlarının ahlaken en güzel noktaya getirilmesidir. Çocuklar insanlara Allah tarafından verilen bir emanettir. Bu emanet, ailenin sorumlulukların tam anlamıyla yerine getirmesi neticesinde dünya ve ahiret mutluluğun vesilesi olabileceği gibi, gerekli sorumlulukların yerine getirilmemesi neticesinde dünya ve ahiret sıkıntısı olabilmektedir. Çocuklar bizlere verilmiş bir imtihan vesilesidir. Nitekim Yüce Rabbimiz bir ayette şöyle buyurmaktadır. وَاعْلَمُواْ أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلاَدُكُمْ فِتْنَةٌ وَأَنَّ اللّهَ عِندَهُ أَجْرٌ عَظِيمٌ “Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer imtihan vesilesidir. Allah katında ise büyük bir mükafat vardır.” Çocuklar sadece yetiştiği ailenin değil aynı zamanda bir milletlin geleceği yarınları demektir. Geleceğini düşünen insanlar, yarınların düşünen toplumlar çocuklarına karşı en güzel davranış şekillerini geliştirmek, onları milli ve manevi değerlere bağlı birer nesil olarak yetiştirmek zorundadırlar. Yarınımızı belirleyecek çocuklarımızın eğitiminin en temelinde ise, onlara verilecek terbiye yatmaktadır. Çünkü insan belli bir yaşta ilmi, hayatı ve kendisinin ihtiyaç duyduğu bir çok şeyi öğrense de, terbiyeyi aile yuvasında sağlam almadıkça hayatın birçok safhasında bu hususu elde etme imkanı bulamayabilmektedir. Sevgili Peygamberimiz bir hadislerinde bu hususa şöyle dikkat çekmektedir. مَا نَحَلَ وَالِدٌ وَلَدًا مِنْ نَحْلٍ أَفْضَلَ مِنْ أدَبٍ حَسَنٍ “Hiçbir baba, çocuğuna, güzel terbiyeden daha üstün bir hediye veremez.”[1] Yüce Dinimiz çocukların aile hayatında en güzel şekilde yetiştirilmesi için gerekli prensipleri ortaya koymuş, Sevgili Peygamberimizde hem hayatında hem de sözlerinde bu hususun önemine işaret etmiş, bizlere en güzel örnekleri sunmuştur. Hz. Peygamberin İslam Diniyle çocuklar arasında gerçekleştirmiş olduğu en önemli hususların başında onların arasındaki ayrımın kaldırılması olmuştur. Nitekim kız çocuklarına hiçbir değerin verilmediği cahilliye toplumunun tam aksine Hz. Peygamber Efendimiz kız çocuklarının eğitiminde, terbiyesinde ve diğer bütün hususlarda erkek çocuklardan bir fark olmadığını yaşantısıyla bizlere aktarmıştır. Hatta Efendimizin bazı hadislerinde kız çocuklarına özel bir önem verdiğini görmekteyiz. Bir hadislerinde Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır. “Kim iki kız çocuğunu besleyip büyütüp terbiye ederek yetiştirirse ben ve o; şu ikisi gibi Cennete gireceğiz dedi ve iki parmağını gösterdi.”[2] Çocuklarımızın arasında dikkat etmemiz gereken hususlardan biride adaletli olmaktır. Sevgili Peygamberimiz çocuklar arasında adaleti gözetmemizi bizlerden istemektedir.[3] Adaletten kasıt ise, ister erkek olsun ister kız olsun, ister üvey olsun ister öz olsun çocuklar arasında herhangi bir ayrıma gitmeksizin, ister maddi alanda ister sevgi, şefkat, merhamet gibi manevi alanda olsuna aralarında eşit muamelede bulunmaktır[4] Çocuk eğitiminde dikkat etmemiz gereken şeylerden biride tavsiyelerimiz gelmektedir. Yapmadığımız şeyleri söyleyerek kendimizi yalancı konumuna düşürmeden, çocukların gönlünü kırıcı davranış modeli sergilemeden tavsiyelerde bulunmalıyız. Nitekim hayatımızın her safhasında ihtiyaç duyduğumuz tavsiyelere çocukların daha çok ihtiyacı vardır. Tavsiye ise ulu orta, gelişi güzel yapılmamalı, rencide edici bir konumda tavsiyenin faydadan çok zarar vereceği unutulmamalıdır. Allah-u Tela Kur’an-ı Kerim’de Lokman dilinden evlatlarımıza tavsiyelerde bulunmamızı bizlere şöyle bildirmektedir. “Hani Lokmân oğluna öğüt vererek şöyle demişti “Yavrum! Allah’a ortak koşma! Çünkü ortak koşmak elbette büyük bir zulümdür. İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. İşte onun için insana şöyle emrettik “Bana ve anne babana şükret. Dönüş banadır. Eğer, hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için seninle uğraşırlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin. Bana yönelenlerin yoluna uy. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size yapmakta olduğunuz şeyleri haber vereceğim.” Lokmân öğütlerine şöyle devam etti “Yavrum! Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde, yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, herşeyden hakkıyla haberdar olandır. Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir. Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez. Yürüyüşünde tabii ol. Sesini alçalt. Çünkü seslerin en çirkini herhalde eşeklerin sesidir!” [5] Hz. Peygamberimiz her fırsatta çocukları öper, onları kucağına alır ve onlara sevgi sözleri söylerdi. Ebû Hureyre bizlere şöyle bir hadiseyi aktarmaktadır. Rasûlullah torunu el-Hasen ibn Alî'yi öptü, o sırada yanında el-Akra' ibn Habis et-Temîmî oturmakta idi. el-Akra' Benim on tane çocuğum vardır, onlardan hiçbirini öpmedim, dedi. Rasûlullah ona doğru baktı, sonra da "Merhamet etmeyen merhamet olunmaz" buyurdu.[6] Bir başka hadisede ise Hz. Aişe Annemiz bizlere şöyle bir rivayet aktarmıştır. Peygamber'e bedevî bir Arab geldi de Yâ Rasûlallah! Sizler çocukları öper sever misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız, dedi. Peygamber "Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmıştır. Ben senin için neye mâlik olabilirim yânî ne yapabilirim ?" diye cevâb verdi.[7] Sevgili Peygamberimiz çocuklara değer vermiş onların yanlarından geçerken büyüklere vermiş olduğu selamın aynısını onlara da vermiştir.[8] Ayrıca çocukları kucağına alıp onlara duada bulunurdu. Usame b. Zeyd bizlere şöyle bir rivayet aktarmaktadır. Rasûlullah S beni alır, dizi üzerine oturturdu, Hasen'i de öbür dizine oturturdu. Sonra bizi göğsüne basar, sonra da "Allah'ım, bu ikisine rahmet ve saadet ihsan eyle! Çünkü ben bunlara rahmet hayır ve saadet diliyorum!" derdi.[9] Sevgili Peygamberimizin çocuklara karşı göstermiş olduğu davranış modellerinden biride şakalaşmak idi. Hz. Enes rivâyetle, Rasûlullah biz çocuklarla beraber olur aramıza karışırdı. Hatta benim küçük kardeşime şöyle; “Ey Ömercik kuşun ne haldedir” diyerek şakalaşırdı.[10] Hz. Peygamber çocukların yapmış olduklarından dolayı onların gönüllerini kırmamış onları hiçbir zaman incitmemiştir. Nitekim çocuk yaşta Efendimize hizmet etmek için verilen Enes şöyle demiştir Rasûlullah Medine'ye geldi kendisinin hiçbir hizmetçisi yoktu. Üvey babam Ebû Talha beni elimi den tuttu da, beni Rasûlullah'a götürdü ve Yâ Rasûlullah! Enes akıllı bir oğlandır; Sana hizmet etsin, dedi. Enes dedi ki Artık ben bundan sonra seferde ve hazarda devamlı surette Rasûlullah'a hizmet et bana bunca hizmetim süresince yaptığım bir şey için "Sen bunu niçin böyle yaptın?" demedi. Yapmadığım bir şey için de "Bunu niçin böyle yapmadın" da demedi[11] Hz. Peygamberimiz hiçbir zaman somurtkan bir yüz ifadesiyle insanları karşılamamıştır. Efendimiz hele hele çocuklara karşı hep muhabbetle yaklaşmış, onlarla şakalaşmıştır. Enes b. Malik bu hususta bizlere şunları aktarmıştır. “Peygamber S bizim aramıza karışırdı ve güler yüzle biz çocuklara latife ederdi”[12] Sevgili Peygamberimiz çocuklar arasında yetimlere ayrı bir önem vermiştir. Kur’an-ı Kerim’in emirleri arasında olan yetimlerin korunup gözetilmesi Efendimizin hayatında en güzel örnekleriyle ortaya çıkmaktadır. Hz. Peygamber Efendimiz, yetimleri her daim gözetir onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. Bir hadislerinde yetimlere karşı gerçekleştirilen güzel davranışların neticesini bizlere şöyle müjdelemektedir. "Ben, yetim işine bakan kimse ile beraber cennette şöyle bulunacağız" buyurmuş da şehâdet parmağı ve orta parmağı ile işaret edip göstermiştir”[13] Sevgili Peygamberimiz yetimlerin malını haksız olarak yenilmesini büyük günahlar arasında zikretmektedir. Hz. Peygamber "Helak edici olan yedi şeyden çekininiz" buyurdu. Sahâbîler Yâ Rasûlallah! Bu yedi şey nedir? diye sordular. Rasûlullah Allah'a ortak tanımak, Sihir yapmak, Allah'ın haram kıldığı bir can öldürmek; haklı öldürülen müstesna, Ribâ yânî faiz kazancı yemek, Yetîm malı yemek, Düşmana hücum sırasında harpten kaçmak, Zinadan kalaya girmişçesine korunmuş olup hatırından bile geçirmeyen mü'min kadınlara zina iftirası atmak buyurdu.”[14] Sevgili Peygamberimizin hayatını göz önünde alarak ve kendisinden aktarılan hadiseler ışığında çocuk terbiyesinde gözetmemiz gereken hususları şöyle zikredebiliriz. Çocuklar oyun oynayarak gelişirler. Bizlerde onların oyunlarını bozucu değil, güzel oyunlara teşvik edici bir eğitim modeli geliştirmeliyiz. Nitekim Sevgili Peygamberimizde böyle yapmıştır. Kız çocukların bebeklerle oynamasına müsaade etmiş, erkek çocukların ise atıcılık, binicilik ve yüzme gibi alanlarda oyunlar oynamalarına ve kendilerini geliştirmelerine izin vermiştir.[15] İnsan terbiyesi çocuk yaşta başlamaktadır. Nitekim “Ağaç yaşken eğilir” atasözümüz bu hususu ne güzelde dile getirmiştir. Bireyin hayat boyu sergileyeceği davranış modellerinin çoğu çocuklukta öğrenilmekte ve ahlaki bir yaşantı haline getirilmektedir. Bu sebeple ilim, iman, irfan ve ahlaki konularda güzel davranış şekillerini çocuklarımıza aktarmamız gerekmektedir. İman konusunda bilinmesi gereken ilk husus her insanın Allah’ı bilmeye meyyal yaratıldığıdır. Ana-baba çocuklarının Allah inancını oluşturmada kendilerine düşen vazifelerini yerine getirmelidir. Sevgili Peygamberimizde bir hadislerinde ana-babanın çocuğun iman noktasındaki etkisinin ne kadar büyük olduğunu şöyle vurgulamaktadır. “Hiç bir doğan çocuk yoktur ki, fıtrat üzere doğmuş olmasın. Sonra onu annesi, babası yahûdileştirir; hıristiyanlaştırır ve mecûsîleştirirler.”[16] İnsanoğlu doğuşta Allah’ın isteklerini yerine getirmeye meyilli yaratıldığı halde ana-babanın sorumluluklarını tam anlamıyla yerine getirmemeleri neticesinde bu husus yaş ilerledikçe zayıflama göstermektedir. İbadetler konusunda da durum İman noktasıyla aynı paraleldedir. İmani konular gibi ibadet konuları da bu yaşta çocuklara alıştırılmalıdır. Sevgili Peygamberimiz çocukların yedi yaşına geldikleri zaman namaz ibadetine alıştırmaları gerektiğini bizlere şöyle bildirmektedir. “Çocuklarınıza yedi yaşındayken namaz kılmalarını söyleyiniz. On yaşına bastıkları hâlde kılmazlarsa kendilerini cezalandırınız yataklarını da ayırınız.”[17] Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır. وَأْمُرْ أَهْلَكَ بِالصَّلَاةِ وَاصْطَبِرْ عَلَيْهَا “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et.”[18] İbadetler kulun Allah’a yakınlığın ifadesidir. Çocuklarımızı ibadetlere alıştırmamızın en kolay yolu ise onlara örnek olmakla mümkündür. Onların yanında namaz kılmalı, onların yanında Kur’an okumalı, oruç olduğumuzu onlara hissettirmeliyiz. Ahlaki konularda da çocukların huylarının şekillenmesi bu döneme aittir. Özellikle ahlaki davranışlarda çocukluk çağındaki öğrenmelerin etkileri çok büyüktür. Nitekim bir çocuk “yedisinde ne ise yetmişinde de odur” diye bu hususu çok güzel vecizeleştirmişizdir. Çocuğumuzun ahlaki davranışlarının kötü olmamasını arzu ediyorsak bizlerde kendi ahlaki davranışlarımıza özen göstermeli, en güzel davranış modellerini hayatımıza aktarmalı ve çocuklarımıza örnek olmalıyız. Yalancı bir ana-baba çocuğuna yalanın kötü bir şey olduğunu öğretemeyeceği aşikardır. Sevgili Peygamberimiz de bir hadislerinde bu hususa şöyle işaret etmektedir. “Allah’ın Elçisi, çocuğunu çağırıp ona bir şey vereceğini söyleyen bir anne gördü. Ona vaat ettiği şeyi çocuğuna gerçekten verip vermeyeceğini sordu. Sonra, ona, Eğer o dediğini vermezsen, yalan söylemiş ve günah işlemiş olursun.’ dedi.”[19] Çocuklar bizim dünya neşelerimizdir. Aile mutluluğumuz, birlikteliğimizin en güzel meyvesidir. Bize verilen bu nimetler şükür ise kendilerine karşı sorumluluklarımızı yerine getirmekle olacaktır. Bu sebeple ana-baba olarak üzerimize düşen vazifeleri yerine getirmeli, Sevgili Peygamberimizin bizlere sunmuş olduğu bu güzel örnekleri hayatımıza aktarmalıyız. Nitekim her hususta olduğu gibi çocuk eğitiminde de en güzel düsturları biz Hz. Peygamber efendimizin hayatında bulmaktayız. Hepimiz sorumluyuz. Sorumluluk ise kendinden kaçmakla yerine getirilemeyecek, göz ardı etmekle tamamlanamayacak bir husustur. Sevgili Peygamberimiz sorumluluklarımızı yerine getirmemizi bizlere şöyle bildirmektedir. “Hepiniz çobansınız; hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Devlet reisi de bir çobandır ve sürüsünden sorumludur. Erkek ailesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Hizmetkâr efendisinin malının çobanıdır; o da sürüsünden sorumludur. Netice itibariyle hepiniz çobandır ve güttüğü sürüden sorumludur.”[20] Her durumda çocuklarımızın ruh ve beden özelliklerini göz önüne almalı, ayrım yapmadan sevgiyle, merhametle, şefkatle, anlayışla ve sabırla kendilerini yetiştirmeye özen göstermeliyiz. Vaazımızı Yüce Rabbimizin bizlere bildirdiği bir tavsiyesiyle sonlandıralım. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواقُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا “Ey imân edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyunuz.”[21] Yüce Rabbimiz evlatlarımızı Milli ve Manevi değerlerimiz doğrultusunda, kendisine ve kendimize, vatanımıza, milletimize, bütün insanlığa faydalı birer insan olarak yetiştirmeyi nasip etsin. Akılımız ilmin değerleriyle, kalbimiz imanın faziletiyle, midemiz helal lokmayla dolsun. Rabbimiz, gelecek nesillerimize selamet ihsan eylesin. Cumanız mübarek olsun. Allah’a emanet olun. Ahmet ÜNAL Vaiz [1] Tirmizî, Birr, 33 [2] Tirmizi, Birr, 13 [3] Buhari, Hibe,12-13 [4] TDV. İslam Ansiklopedisi, “Çocuk” md. c. VIII, [5] Lokman, 31/13-19 [6] Buhari, Edep, 18 [7] Buhari, Edep, 18 [8] Müslim, Selam, 15 [9] Buhari, Edep, 22 [10] tirmizi, Birr, 57 [11] Buhari, Vesaya, 26 [12] Buhari Edep, 81 [13] Buhari, Edep, 24 [14] Buhârî, Vasâyâ, 23 [15] Müslim, Fezailü’s-sahabe, 81, [16] Müslim, Kader, 22 [17] Riyazü’s-Salihin, Hadis No303 [18] Taha, 20/132 [19] Ebu Davut, [20] Riyazü’s-Salihin, Hadis No302 [21] Tahrim, 66/6
Güncelİmamlar doğum kontrolü hakkında vaaz verecekBirleşmiş Milletler yetkilileri, imamların cemaate, aile planlaması, üreme sağlığı ve gençlere cinsel eğitimi anlatması için program teklif etti. Diyanet İşleri Başkanlığı öneriyi olumlu bulduAbone OlBirleşmiş Milletler yetkilileri, imamların cemaate, aile planlaması, üreme sağlığı ve gençlere cinsel eğitimi anlatması için program teklif etti. Diyanet İşleri Başkanlığı öneriyi olumlu buldu. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu UNFPA, kadına karşı şiddetin önlenmesi, aile planlaması ve cinsellik konusunda geniş halk kitlelerine ulaşmak için "imamlardan" destek alacak. Nüfus Fonu, daha önce birçok İslam ülkesinde gerçekleştirdiği 'İmam Eğitimi'ni Türkiye'de de uygulamak istiyor. BM yetkilileri, imamların cemaate "üreme sağlığı, aile içi şiddetin önlenmesi ve gençlere cinsel eğitim" verilmesini içeren bir program önerdi. Diyanet öneriyi olumlu karşıladı. Önümüzdeki günlerde Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu ile BM yetkilileri biraraya gelerek konunun ayrıntılarını görüşecek. HADİSLERLE DESTEKLENECEK Nüfus Fonu temsilcileri, özellikle feodal bağların güçlü olduğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri'nde, halka ulaşmanın imamlar aracılığı ile daha kolay olacağını düşünüyor. Türkiye'de, çok çocuklu ailelerin "Allah rızkını verir" anlayışıyla hareket ettiğini belirten yetkililer, "Gerek Kur'an'daki bazı ayetlerde gerekse Hz. Muhammed'in hadislerinde İslam'da kadının yeri ve sağlıkla ilgili çok önemli mesajlar var. Din adamları bu mesajları ön plana çıkarabilir" dediler. "İslam'da Aile Planlaması" kitabı hazırlayan BM uzmanları, kadına şiddet uygulamanın günah olduğunu, fazla çocuğun kadına zarar verdiğini vurguluyor. İmamların vaazlarında doğum kontrolünü anlatmasıyla Türkiye'deki tabunun yıkılması hedefleniyor. Eğitim kitabından seçmelerHz. Muhammed'in hadislerinden yola çıkarak hazırlanan kitapta, kadının emzirme döneminde hamile kalmasının zararlı olacağı belirtilerek, loğusa döneminde çocuk yapmanın zararları anlatılıyor ve Kuran'da hamileliği önlemeyi yasaklayan herhangi bir hüküm bulunmadığı belirtiliyor. Kadın-erkek eşitliğine şöyle dikkat çekiliyor "Evlilik merhamet ve aşktan doğar. Erkek, kadını aşkla sevmeli ve merhametli davranmalı. Şiddet uygulamamalı, şefkat göstermeli." Hz. Muhammed'in "Kız çocuğunuz oldu diye üzülmeyin. Kız-erkek eşittir" hadisi hatırlatılarak, kız çocuklarına eşit davranılması gerektiği belirtiliyor. Sabahi̇mamlar doğum kontrolü hakkında vaaz verecekBu haberler de ilginizi çekebilir
aile ile ilgili vaaz diyanet